KIBRIS MESELESİ’NİN TARİHİ SÜRECİ
Osmanlı Dönemi
Akdeniz tarih boyunca büyük çekişmelerin merkezi
konumundaydı. Yavuz Sultan Selim döneminde Suriye ve Mısır fetihlerinden sonra
Doğu Akdeniz bir Türk Göl’ü haline geldi. Venedikliler Kıbrıs Adası’nın hâkimiyken
Memlükler’e verdikleri yıllık vergiyi Osmanlı’ya vermeyi kabul edince fetih
hazırlıkları nihayete erdirilemedi. 1568’de imzalanan Edirne Antlaşması ile
Osmanlı tekrar Kıbrıs’ı gündemine aldı ve II. Selim döneminde fetih
gerçekleşti.
1571 yılında Venedikliler’den alınan Kıbrıs 307 yıl
boyunca Osmanlı hakimiyetinde kaldıktan sonra 1878 yılında hükümranlık hakkı
Osmanlı’da kalmak kaydıyla İngiltere’ye kiralandı. I. Dünya Savaşı sırasında
İngiltere ve Osmanlı’nın ayrı saflarda yer alması sonucu İngiltere tek taraflı
aldığı kararla adayı ilhak etti. Türkiye Cumhuriyeti 1923’te imzalanan Lozan
Antlaşması ile adadaki İngiliz egemenliğini tanımak durumunda kaldı.
Kıbrıs Meselesine Genel Bir Bakış (1931-1974)
1931’den itibaren Kıbrıslı Rumlar’ın Yunanistan ile birleşme
talebi yoğunluk kazandı. Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşerek bir “Helen” adası
haline gelmesi olarak açıklanabilecek olan “enosis” kampanyası hız kazandı.
Yunanistan bunu fırsat bilerek 1954 yılında Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletlere
taşıma kararı aldı fakat bu girişim herhangi bir başarıya ulaşamamıştır. Asıl
kırılma noktası olarak görülebilecek meselelerden birisi belki de “EOKA” terör örgütünün Yunanistan’dan
gelen Albay Grivas tarafından kurulmasıdır. Bu terör örgütünün kurulmasıyla
Ada’da çeşitli şiddet eylemleri artmış ve zorbalıkların doğurduğu neticeler
sonucunda Kıbrıslı Türkler 33 karma köyü terk etmek zorunda kalmışlardır.
Bu gelişmelere karşı boş durmayan Kıbrıslı Türkler “taksim”
görüşünü geliştirdiler. Birleşmiş Milletler’den sonuç alınamayınca geliştirilen
bu “enosis” ve “taksim” görüşleri neticesinde Türkiye ile Yunanistan arasında
müzakereler başladı. 11 Şubat 1959 yılında Zürih’te anlaşmaya varıldı.
Londra’da, İngiltere’nin ve Kıbrıs’taki iki toplumun liderlerinin (Fazıl Küçük,
Başpiskopos Makarios) onayının alınmasıyla birlikte bağımsız bir devlet olarak
Kıbrıs halklarının durumunu belirleyen, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası onaylandı.
Zamanın Cumhurbaşkanı Makarios, Zürih-Londra
antlaşmalarının Türk tarafına daha imtiyazlı davrandığını savunarak anayasanın
işlemez olduğunu ileri sürdü. 30 Kasım 1963 yılında anayasanın revize
edilmesini savunarak Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto hakkının
kaldırılmasını da içine alan 13 maddelik öneri dizisini Fazıl Küçük’e iletti.
Bu öneriler 16 Aralık 1963’te Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye Cumhuriyeti
tarafından reddedildi.
Rum tarafının Kıbrıs Türk toplumuna karşı kapsamlı
saldırılara başlamasıyla birlikte Kıbrıslı Türkler devlet kurumlarındaki
görevlerinden uzaklaştırıldılar. “Kanlı Noel” adıyla anılan bu kampanya önceden
hazırlanmış olan “Akritas Planı”na dayandırılır. Bu planın gayesi Türkleri
adadan tamamen uzaklaştırmak üzerinedir. Planın uygulanmaya başlamasıyla
birlikte 30.000 Türk 103 köyü terk etmek zorunda kalmışlardır ve sığındıkları
yerler adanın %3’üne tekabül eden, denize çıkışı olmayan ve sürekli kuşatma
altında tutulan bölgelerdir. Türklere uygulanan bu sistematik püskürtme
harekatına karşı anayasa yürürlüğünü yitirmiştir. 27 Aralık 1963’te garantör ülkeler
tarafından oluşan “Barış Koruma Kuvveti”nin devreye alınmasıyla birlikte İngiliz
generalin Lefkoşa üzerinden yeşil bir kalemle çizdiği hat bu tarihten itibaren
“Yeşil Hat” olarak adlandırılmıştır.
Rumların, Türkleri kurulan ortaklık devletinden dışlama çabaları
hızını kesmeden devam ederken BM Güvenlik Konseyi’nin, 4 Mart 1964’de aldığı 186
sayılı kararla adaya “Uluslararası Barış Gücü” Kıbrıs topraklarına konuşlandırıldı. Bu arada Yunanistan adaya gizlice
asker göndermeye başladı ve zamanla bu asker sayısı 20.000’ e ulaştı. Böylece
Kıbrıs ortak devlet olmaktan çıkıp bir rum yönetimine dönüşmeye başladı.
Yunanistan’da gerçekleşen darbe sonucu yönetimi ele geçiren cunta, “enosis”e
ulaşmak için Keşan ve Dedeağaç görüşmelerinde Türkiye ile pazarlığa kalkıştı
fakat sonuç alamayınca Kıbrıs’ın Türk tarafındaki bazı köylere saldırılar
gerçekleştirdi. Türkiye’nin ihtarları ve anlaşmadan doğan müdahale hakkını
kullanma yönündeki çağrıları sonucu Yunanistan, BM gözetimi altında adadan
kuvvetlerini çekmek zorunda kaldı. 1968 yılına gelindiğinde taraflar arasında
müzakereler tekrar başladı. Müzakere sürecinde BM tarafının çözüm önerilerine
evet diyen taraf hep Kıbrıs Türk tarafı olmuş, ancak Rum tarafı anlaşmaya hiçbir
zaman yanaşmamıştır.
Kıbrıs Barış Harekatı ve Sonuç (1974-1983)
Kıbrıs Rumları’nın arasında başlayan görüş ayrılıkları
neticesinde Türkiye’nin müdahalesinden çekinen ve Türkleri ekonomik yoldan alt
etmeyi isteyen Makarios ile sonuç alınamayınca cuntacı EOKA-B örgütü üyeleri
iktidar karşıtı ayaklanma başlattı. 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan
desteğiyle EOKA lideri Nikos Sampson, adayı Yunanistan’a bağlamak amacıyla Makarios’a karşı darbe
gerçekleştirerek iktidarı bir süreliğine ele geçirdi. Bunun üzerine garantör
ülkelerden biri olan Türkiye, İngiltere’ye birlikte müdahale teklifi iletti
ancak İngiltere bu teklifi çıkarlarına uygun bulmadığı için reddetti. Türkiye
anlaşmadan doğan hakları ve adada yaşayan Türklerin selameti için 20 Temmuz
1974 tarihinde “Kıbrıs Barış Harekatı’nı” başlattı. Böylece Yunanistan’ın
ilhakı önlendi, Kıbrıs Türk Halkı’nın varlığı da güvence altına alındı. “Türk
Barış Harekatı” aynı zamanda Yunanistan’daki cunta idaresinin sonu oldu.
BM gözetiminde Viyana’da Rauf Denktaş ve Glafkos Klerides
arasında bir nüfus mübadelesi anlaşmasına varıldı. Bu anlaşma ile birlikte
kuzeyden güneye yaklaşık 120.000 Rum, güneyden kuzeye 65.000 Türk geçti,
böylece nüfus bakımından homojen iki kesim meydana geldi. Bu iki kesim 180 km
uzunluğunda, genişliği 5 metre ile 7 km arasında değişen bir ara bölge ile
birbirinden ayrılmıştır.
BM Güvenlik Konseyi’nin 12 Mart 1975 günü Genel Sekreter
Kurt Waldheim’ın sponsorluğunda iki toplumun eşitlik içinde hemen görüşmelere
başlaması kararının alınmasıyla, birinci uzlaşma gündeme geldi. İlk
görüşmelerden sonuç alınamayınca Makarios’un ölümü üzerine ikinci uzlaşma,
Denktaş ile Güney Kıbrıs’ın yeni cumhurbaşkanı olan Spyros Kyprianou arasında
19 Mayıs 1979’daki bir toplantıda gündeme geldi. İmzaladıkları anlaşma
neticesinde Kıbrıs’ın bağımsız ve bağlantısız bir devlet olarak hiçbir devlete
hemen veya tamamen birleşmesi söz konusu edilemez ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğü diğer devletlerin güdümünde değildir
şeklinde kararları içeriyordu. BM’nin uygun gördüğü bu anlaşma 15 Haziran 1979
tarihinde toplumlar arası görüşmelerde Türk tarafının Rumlar’ın Maraş bölgesine
dönmesine izin vermesi fakat bölgenin Kyprianu’nun istediği gibi BM kontrolüne
geçmemesi konusunda diretmesi sebebiyle sorun çıkınca anlaşma yürürlüğe
koyulamadı. 1979 yılını takip eden senelerde toplumlar arası görüşmelerde
uzlaşma sağlanamadı. Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’da Merkez Bankası kurup TL’yi
resmi para ilan etmesiyle Rum kesimi, Kuzey Kıbrıs’ı BM’ye şikayet etti. BM’de
13 Mayıs 1983 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bütün ada toprakları üzerinde
egemenlik ve kontrol hakkı olduğunu açıklayarak işgalci olarak nitelediği
Türkiye’nin topraklardan çekilmesini ve BM Güvenlik Konseyi’nin meseleye el
koyacağını belirterek uzlaşılmasını tavsiye etti. Türkiye ve Kıbrıslı Türkler
bu karara tepki gösterdi ve 17 Haziran 1983 tarihinde Kıbrıs Türk tarafı bir
bildirge yayınladı.
Bu bildirge ile Kıbrıslı Türkler self-determinasyon
(kendini yönetme hakkı) ilan etti. 15 Kasım 1983 tarihinde “Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti” kuruldu.
“enosis” görüşü: Birleşik Krallık hakimiyetinde bulunan
Kıbrıs Adası’nın Yunanistan’a bağlanması düşüncesidir.
“taksim” görüşü: Kıbrıs’ın kuzeyinin bir il olarak Türkiye’ye
katılmasını hedefleyen düşüncedir.
Kaynakça;
https://www.tarihselbilgi.com/kibrisin-fethi/
https://www.mfa.gov.tr/kibris-meselesinin-tarihcesi_-bm-muzakerelerinin-baslangici.tr.mfa
http://users.metu.edu.tr/kktctntm/KKTC_tarihi/kibris_baris.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder