23 Aralık 2021 Perşembe

 

KIBRIS MESELESİ’NİN TARİHİ SÜRECİ

Osmanlı Dönemi

Akdeniz tarih boyunca büyük çekişmelerin merkezi konumundaydı. Yavuz Sultan Selim döneminde Suriye ve Mısır fetihlerinden sonra Doğu Akdeniz bir Türk Göl’ü haline geldi. Venedikliler Kıbrıs Adası’nın hâkimiyken Memlükler’e verdikleri yıllık vergiyi Osmanlı’ya vermeyi kabul edince fetih hazırlıkları nihayete erdirilemedi. 1568’de imzalanan Edirne Antlaşması ile Osmanlı tekrar Kıbrıs’ı gündemine aldı ve II. Selim döneminde fetih gerçekleşti.

1571 yılında Venedikliler’den alınan Kıbrıs 307 yıl boyunca Osmanlı hakimiyetinde kaldıktan sonra 1878 yılında hükümranlık hakkı Osmanlı’da kalmak kaydıyla İngiltere’ye kiralandı. I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere ve Osmanlı’nın ayrı saflarda yer alması sonucu İngiltere tek taraflı aldığı kararla adayı ilhak etti. Türkiye Cumhuriyeti 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile adadaki İngiliz egemenliğini tanımak durumunda kaldı.

Kıbrıs Meselesine Genel Bir Bakış (1931-1974)

1931’den itibaren Kıbrıslı Rumlar’ın Yunanistan ile birleşme talebi yoğunluk kazandı. Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşerek bir “Helen” adası haline gelmesi olarak açıklanabilecek olan “enosis” kampanyası hız kazandı. Yunanistan bunu fırsat bilerek 1954 yılında Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletlere taşıma kararı aldı fakat bu girişim herhangi bir başarıya ulaşamamıştır. Asıl kırılma noktası olarak görülebilecek meselelerden birisi  belki de “EOKA” terör örgütünün Yunanistan’dan gelen Albay Grivas tarafından kurulmasıdır. Bu terör örgütünün kurulmasıyla Ada’da çeşitli şiddet eylemleri artmış ve zorbalıkların doğurduğu neticeler sonucunda Kıbrıslı Türkler 33 karma köyü terk etmek zorunda kalmışlardır.

Bu gelişmelere karşı boş durmayan Kıbrıslı Türkler “taksim” görüşünü geliştirdiler. Birleşmiş Milletler’den sonuç alınamayınca geliştirilen bu “enosis” ve “taksim” görüşleri neticesinde Türkiye ile Yunanistan arasında müzakereler başladı. 11 Şubat 1959 yılında Zürih’te anlaşmaya varıldı. Londra’da, İngiltere’nin ve Kıbrıs’taki iki toplumun liderlerinin (Fazıl Küçük, Başpiskopos Makarios) onayının alınmasıyla birlikte bağımsız bir devlet olarak Kıbrıs halklarının durumunu belirleyen, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası onaylandı.

 

Zamanın Cumhurbaşkanı Makarios, Zürih-Londra antlaşmalarının Türk tarafına daha imtiyazlı davrandığını savunarak anayasanın işlemez olduğunu ileri sürdü. 30 Kasım 1963 yılında anayasanın revize edilmesini savunarak Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto hakkının kaldırılmasını da içine alan 13 maddelik öneri dizisini Fazıl Küçük’e iletti. Bu öneriler 16 Aralık 1963’te Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından reddedildi.

Rum tarafının Kıbrıs Türk toplumuna karşı kapsamlı saldırılara başlamasıyla birlikte Kıbrıslı Türkler devlet kurumlarındaki görevlerinden uzaklaştırıldılar. “Kanlı Noel” adıyla anılan bu kampanya önceden hazırlanmış olan “Akritas Planı”na dayandırılır. Bu planın gayesi Türkleri adadan tamamen uzaklaştırmak üzerinedir. Planın uygulanmaya başlamasıyla birlikte 30.000 Türk 103 köyü terk etmek zorunda kalmışlardır ve sığındıkları yerler adanın %3’üne tekabül eden, denize çıkışı olmayan ve sürekli kuşatma altında tutulan bölgelerdir. Türklere uygulanan bu sistematik püskürtme harekatına karşı anayasa yürürlüğünü yitirmiştir. 27 Aralık 1963’te garantör ülkeler tarafından oluşan “Barış Koruma Kuvveti”nin devreye alınmasıyla birlikte İngiliz generalin Lefkoşa üzerinden yeşil bir kalemle çizdiği hat bu tarihten itibaren “Yeşil Hat” olarak adlandırılmıştır.

Rumların, Türkleri kurulan ortaklık devletinden dışlama çabaları hızını kesmeden devam ederken BM Güvenlik Konseyi’nin, 4 Mart 1964’de aldığı 186 sayılı kararla adaya “Uluslararası Barış Gücü” Kıbrıs topraklarına  konuşlandırıldı. Bu arada Yunanistan adaya gizlice asker göndermeye başladı ve zamanla bu asker sayısı 20.000’ e ulaştı. Böylece Kıbrıs ortak devlet olmaktan çıkıp bir rum yönetimine dönüşmeye başladı. Yunanistan’da gerçekleşen darbe sonucu yönetimi ele geçiren cunta, “enosis”e ulaşmak için Keşan ve Dedeağaç görüşmelerinde Türkiye ile pazarlığa kalkıştı fakat sonuç alamayınca Kıbrıs’ın Türk tarafındaki bazı köylere saldırılar gerçekleştirdi. Türkiye’nin ihtarları ve anlaşmadan doğan müdahale hakkını kullanma yönündeki çağrıları sonucu Yunanistan, BM gözetimi altında adadan kuvvetlerini çekmek zorunda kaldı. 1968 yılına gelindiğinde taraflar arasında müzakereler tekrar başladı. Müzakere sürecinde BM tarafının çözüm önerilerine evet diyen taraf hep Kıbrıs Türk tarafı olmuş, ancak Rum tarafı anlaşmaya hiçbir zaman yanaşmamıştır.

 

 

Kıbrıs Barış Harekatı ve Sonuç (1974-1983)

Kıbrıs Rumları’nın arasında başlayan görüş ayrılıkları neticesinde Türkiye’nin müdahalesinden çekinen ve Türkleri ekonomik yoldan alt etmeyi isteyen Makarios ile sonuç alınamayınca cuntacı EOKA-B örgütü üyeleri iktidar karşıtı ayaklanma başlattı. 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan desteğiyle EOKA lideri Nikos Sampson, adayı Yunanistan’a bağlamak  amacıyla Makarios’a karşı darbe gerçekleştirerek iktidarı bir süreliğine ele geçirdi. Bunun üzerine garantör ülkelerden biri olan Türkiye, İngiltere’ye birlikte müdahale teklifi iletti ancak İngiltere bu teklifi çıkarlarına uygun bulmadığı için reddetti. Türkiye anlaşmadan doğan hakları ve adada yaşayan Türklerin selameti için 20 Temmuz 1974 tarihinde “Kıbrıs Barış Harekatı’nı” başlattı. Böylece Yunanistan’ın ilhakı önlendi, Kıbrıs Türk Halkı’nın varlığı da güvence altına alındı. “Türk Barış Harekatı” aynı zamanda Yunanistan’daki cunta idaresinin sonu oldu.

BM gözetiminde Viyana’da Rauf Denktaş ve Glafkos Klerides arasında bir nüfus mübadelesi anlaşmasına varıldı. Bu anlaşma ile birlikte kuzeyden güneye yaklaşık 120.000 Rum, güneyden kuzeye 65.000 Türk geçti, böylece nüfus bakımından homojen iki kesim meydana geldi. Bu iki kesim 180 km uzunluğunda, genişliği 5 metre ile 7 km arasında değişen bir ara bölge ile birbirinden ayrılmıştır.

BM Güvenlik Konseyi’nin 12 Mart 1975 günü Genel Sekreter Kurt Waldheim’ın sponsorluğunda iki toplumun eşitlik içinde hemen görüşmelere başlaması kararının alınmasıyla, birinci uzlaşma gündeme geldi. İlk görüşmelerden sonuç alınamayınca Makarios’un ölümü üzerine ikinci uzlaşma, Denktaş ile Güney Kıbrıs’ın yeni cumhurbaşkanı olan Spyros Kyprianou arasında 19 Mayıs 1979’daki bir toplantıda gündeme geldi. İmzaladıkları anlaşma neticesinde Kıbrıs’ın bağımsız ve bağlantısız bir devlet olarak hiçbir devlete hemen veya tamamen birleşmesi söz konusu edilemez ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğü diğer devletlerin güdümünde değildir şeklinde kararları içeriyordu. BM’nin uygun gördüğü bu anlaşma 15 Haziran 1979 tarihinde toplumlar arası görüşmelerde Türk tarafının Rumlar’ın Maraş bölgesine dönmesine izin vermesi fakat bölgenin Kyprianu’nun istediği gibi BM kontrolüne geçmemesi konusunda diretmesi sebebiyle sorun çıkınca anlaşma yürürlüğe koyulamadı. 1979 yılını takip eden senelerde toplumlar arası görüşmelerde uzlaşma sağlanamadı. Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’da Merkez Bankası kurup TL’yi resmi para ilan etmesiyle Rum kesimi, Kuzey Kıbrıs’ı BM’ye şikayet etti. BM’de 13 Mayıs 1983 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bütün ada toprakları üzerinde egemenlik ve kontrol hakkı olduğunu açıklayarak işgalci olarak nitelediği Türkiye’nin topraklardan çekilmesini ve BM Güvenlik Konseyi’nin meseleye el koyacağını belirterek uzlaşılmasını tavsiye etti. Türkiye ve Kıbrıslı Türkler bu karara tepki gösterdi ve 17 Haziran 1983 tarihinde Kıbrıs Türk tarafı bir bildirge yayınladı.

Bu bildirge ile Kıbrıslı Türkler self-determinasyon (kendini yönetme hakkı) ilan etti. 15 Kasım 1983 tarihinde “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” kuruldu.  

“enosis” görüşü: Birleşik Krallık hakimiyetinde bulunan Kıbrıs Adası’nın Yunanistan’a bağlanması düşüncesidir.

“taksim” görüşü: Kıbrıs’ın kuzeyinin bir il olarak Türkiye’ye katılmasını hedefleyen düşüncedir.

Kaynakça;

https://www.tarihselbilgi.com/kibrisin-fethi/

https://www.mfa.gov.tr/kibris-meselesinin-tarihcesi_-bm-muzakerelerinin-baslangici.tr.mfa

http://users.metu.edu.tr/kktctntm/KKTC_tarihi/kibris_baris.html

 

  KIBRIS MESELESİ’NİN TARİHİ SÜRECİ Osmanlı Dönemi Akdeniz tarih boyunca büyük çekişmelerin merkezi konumundaydı. Yavuz Sultan Selim dön...